Atır too: Bozkır
Ulamış: Efsane
Kam: Gök Tanrı dininde ermiş kişi
Boz üy: Geleneksel Kırgız çadırı
Kızuulanu: Sarhoş olmak, esrimek
Ürkün: I. Dünya Savaşında Çarlık Rusya’sı Türkistanlıları askere çağırır. Fakat Türkistan ahalisi bunu reddeder. Rusların baskısı üzerine 4 Temmuz 1916’da Hocent’te Türkistan ayaklanması başlar. Bu isyan Kırgız tarihine Ürkün olarak geçmiştir. Ürkün hadiselerinde 300.000 kadar Kırgız, Çarlık ordusunun askerleri ve Rus yerleşimciler tarafından öldürülmüştür. 120 bin kadarı Kırgız da Çin’e kaçmıştır.
Surnay: Kırgız halk çalgısı
Balasagun: Orta Asya'da, bugünkü Kırgızistan’da bulunan Balasagun, Türgiş ve Karahanlıların devlet merkezi olmuştur. Kutadgu Bilig'in yazarı Yusuf Has Hacib 11. yüzyılda Balasagun şehrinde dünyaya gelmiştir.
Mankurt: Türk, Altay ve Kırgız efsanelerinde adı geçen bilinci yok edilmiş köledir. Mankurt haline getirilmek istenen kişinin başı kazınır, ıslak deve derisi sarılır ve böylece elleri kolları bağlı olarak güneş altında bırakılır. Deve derisi kurudukça gerilir. Gerilen deri başı mengene gibi sıkar ve inanılmaz acılar vererek aklını yitirmesine neden olur. Böyle bir kişi bilinçsiz ve her istenen şeyi sorgusuzca yapan bir köleye dönüşür.
Köskaman: Eski Türk destanlarında bu tipleme ile karşılaşılır. Çeşitli menfaatler karşılığında düşmanla işbirliği yapıp; kendi ailesine, milletine ve kültürüne ihanet eden kişidir.
Bu şiir 8 yılda tamamlandı.
2006 ağustosunda Çunkurçak Yaylası’nda fikrimde ve gönlümde hayat bulmaya başladı.
Bişkek sıcaktan boğuluyor. Tanrı Dağlarının zirvelerinde Çunkurçak Yaylası’nda bir boz üydeyiz. Ocakta yılan dili gibi kıvrılan alevler çadırın içindeki boşluğu yalıyor. Dışarıda sicim gibi bir dağ yağmuru ve iliklere işleyen bir soğuk… Tanrı Dağlarının zirvelerindeki buzullardan kopup gelen ve yaylayı ortadan ikiye bölen coşkun bir ırmak… Dağ yamaçları deli yeşil ve ormanlar… Yamaçlarda yılkı sürüleri… Ve bir Kırgız kızı sicim gibi yağan yağmurun altında saçlarını rüzgârda savura savura, dağların gökle buluştuğu yerden bayır aşağı dörtnala at sürüyor. Tarihin bir yerlerinden çıkmış da geliyormuş gibi…
Şiir; akıl, fikir ve gönül dünyamda mayalana mayalana 2013’ün mayıs ayında bu hale geldi.
BİR KIRGIZ GÜLÜNE ŞİİR
Ey Asya bakışlı kız,
Ey Kutlu Kırgız atır toosunda açan gül…
Hangi çağlardan çıkıp geldin sen, söyle…
Bir Hun ulamışıdır bakışların senin
“Yaratılsın yer”
“Yaratılsın gök” buyruğu verende Ülgen Tanrı
Bahadırlara
Ve akıncı yolu gözleyen anaların adaklı bakışlarına
Ve kamların dokuz kat göğe çıkan kutlu dileklerine
Yer üstüne, gök üstüne, su üstüne yemin etmiş âşıklara yol gösteren
Ötüken göğünün Çolpan Yıldızıdır gözlerin
Bir ince hüzün oynaşıyor bakışlarında
Hangi koyağın maralından miras gözlerin?
Issık Göl suyunda mı yeşerttin gülüşlerini sen?
Gülüşün çiçeğe durmasıdır Sarı Çelek Yaylası’nın
Gülüşün ay doğmasıdır Asya gecelerine
Sen gülünce bir deli tay şaha kalkıyor içimde Heeeyyy Kırgız Gülü…
Gülüşün ve tay kişnemesi,
Ve uzanışım bir Ergenekon çağına…
Kırgız nakışlı bir boz üy
Elinde ekmek ve tuz ve kımız bir Şaman kadın yürekler sırdaşı
Ekmek hakkına,
Tuz hakkına
Ve içtiğim kısrak sütü hakkına
Kızuulanır başım Kırgız gülüşünle…
Çağlar serpilir içime avuç avuç
Gülüşün, Ergenekon tutsağı eder beni Kırgız Gülü…
Uzat saçlarını tutunayım
Çıkar beni bu Ergenekon’dan
Çıkar beni heeeyy Kırgız Gülü…
Telli turnalar sökün eder Sibir elinden tan vakti
Bir ağıt kopar bakışlarından kirpiklerine kadar
Kamlançu yurdunda Dokuz Oğuz
Dokuz Oğuz yurdunda Kut Dağı
Yarılır dokuz yerinden Göktanrı süyüncü Gök Kız töresi
Bir velvele tutar dağı taşı
Toplanır ev bark, toplanır bala çağa
Yüreklerde arta kalanların sızısı
Başlar yeni bir gurbet seferi
Yola düşer acılı kervanlar
Başlar bir göç asırlarca bitmeyen
Bazen Manas olurum, bazen Dedem Korkut
Destanlara sığınırım
Altta yer yarılır, üstte gök çöker
Ya ölürüm, ya tutsak olurum eloğluna
İhanete can veririm, vebalim yok
Horasan çinilerinde Buhara’nın gözyaşı
Meçhul şehirlerin küflü zindan duvarlarında
Mir Seyit’in, Mağcan’ın, Olonko’nun
Ve Kazan sokaklarında Kul Şerif’in kanı sızmakta
Bir çelik mavisi hançer ağzı yalazlanmakta Osman Batur’un boğazında
Kurur Ceyhun’un damarları, Aral Azrail’e teslim
Ürkünlerde düşerim, uğruna can verdiğim toprağa
Nerede Cengiz yasası, nerede orduları Timur’un
Kandahar ve Pamir ve Babür’ü emziren dağlarda
Ölüm kol geziyor
Slavlı namlu uçlarında can veriyor Hazaralı çocuklar
Atlantikli tanklar Mezar-ı Şerif’te mezarları eziyor
Kaderin Asya’nın kaderi
Kederin Asya’nın kederidir Kırgız Gülü…
Hükmüm geçmez oldu bu yerlerde
El hükmüne boyun büktüm.
Oğullarım köle
Kızlarım cariye
Elim yurdum tutsak oldu
Bey bildim güvendim,
Han bildim buyruk aldım
Kimi Mankurt çıktı, kimi Köskaman
Ne sevdalar, ne ayrılıklar gördüm ben
Kaç kırgının kılıç yarası var tenimde
Hangi bahadırın kargısıdır kirpiklerin?
Bir gün gideceğim buralardan
Yine kar yağacak Ala Toolar başına
Yine boz bulanık akacak coşkun Alarça suyu
Balasagun’da balballar sonsuzluğu soluyacak ağır ağır
Irlar koşulacak surnay ağıtlarına, kopuz tellerine
Gülüşün kalacak aklımda
Ve sesin
Ve bir de
Bakışların çağlar ötesinden…
Bir yanda sen, bir yanda özlemim bu yurtlara
Çifte sancıyacak yüreğim eeeyy Kırgız Gülü
Ve ben yine uzak iklim türküleri söyleyeceğim menzilsiz yollarda
Dudağımda çağlar aşıp gelen Hun türküleri
Ülke insanımızın asırlardır aşina olduğu, bir arada huzurla yaşama ve birbirinin derdiyle hemhal olabilme kültürünü, Platform tarafından, sivil örgütlülük alanına taşıyarak, sivil demokrasinin oluşmasına çok büyük katkı sağlamıştır.
Başkent Platformu “İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın“ misyonuna inanmış; 1200 ü aşkın birçok kardeş dernek, vakıf, federasyon, Konfederasyon temsilcilikleri ile birlikte ortak çalışmalar yürütülmekte ve işbirliği yapmaktadır.
Talep Görüş Bildir